Sitemizde çevresine karşı duyarlı siz Harbiyelilerin çevre ile ilgili yazılı ve görsel haber niteliği taşıyan yayınlanmasını istedğiniz haberlerinizi, çözüm getirilmesi gerektiğine inandığınız çevre ve toplum sorunlarının yanısıra,varsa çözüm önerilerinizi e-referans@teacher.com adresine yollarsanız üç gün içerisinde sitemizde yayınlayıp sizin sesiniz olacağız.

TARİHTE ANTAKYA

ANTAKYA Arkeoloji Müzesi:
Antakya'da Cumhuriyet Alanında, Asi Irmağı kenarında ve köprü yakınındadır. Mozaik müzesi olarak planlanan bina yapımına 1934 yılında başlanmış, Hatay Devleti zamanında tamamlanmış, düzenlenmesi uzun sürdüğünden 1948 yılında hizmete açılabilmiştir. Müzenin genişletilmesi için yapılan ek inşaat 1974'te tamamlanmıştır. Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans Dönemlerine ait olan ve Harbiye, Antakya, Atçana, Seleukia Pieria ile İskenderun'da bulunmuş eserlerin sergilendiği müze mozaik koleksiyonlarının zenginliği yönünden dünyada ikinci sırayı almaktadır.

St. Pierre Kilisesi:

Antakya'nın 2 km kadar doğusunda ve dağ eteğinde, Antakya-Reyhanlı yolu yakınında, önü duvarla kapatılmış bir doğal mağaradır. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde kilise olarak kullanılan ve Hıristiyanlığı yaymak için Antakya'ya gelen (M.S 1. yüzyılın ilk yarısı) havarilerden St. Pierre'nin adıyla anılan bu kilisenin önü sonraki devirlerde kapatılmıştır. Halen müzeye bağlı bir birim olan kilise Papa VI. Paul tarafından 1963 yılında hac yeri olarak ilan edilmiştir. Her yıl burada 29 Haziran günü Katolik kilisesince ayin düzenlenmekte, bu ayine kalabalık bir cemaat katılmaktadır.

Kilise yakınında kayalara oyulmuş dev bir büst vardır. Haron adı verilen ve IV. Antiochus döneminde yapılan büst, M.Ö. II. yüzyılda bir veba salgını sırasında ölümleri durdurmak amacıyla yapılmıştır.



 (Aziz Piyer ve Aziz Paul Kilisesi):
Antakya'da Hürriyet Caddesinde bulunan kilisenin yapımına 1860'lı yıllarda başlanmış, ancak 1872 depreminde büyük hasar görmüş, tekrar başlayan yapım çalışmaları 1900 yılında tamamlanmıştır. 

Ulu Camii:

Köprü yakınında bulunan ve yapıldığı dönem itibariyle Antakya'nın en eski camisi olan Ulu Caminin Memlük dönemi eseri olduğu sanılmaktadır. Kitabelerde, camiinin ve minaresinin çeşitli dönemlerde tamir edildiği anlaşılmaktadır.
Antakya'da bunlardan başka Mahremiye Camii (girişindeki tünel ve mihrap etrafındaki sütünceler ile ilgi çekicidir), Nakip Camii, Yeni Camii, Civelek Camii, Meydan (Giriş kapısı minarenin altındadır), Şeyh Ali Camii gibi hepsi Osmanlı dönemi olan camiler vardır. Bunlar kubbeli ve ahşap çatılı olmak üzere iki ayrı tipte inşa edilmişlerdir. Camilerden bazıları kalın gövdeli ve şapkalı, bazıları ince gövdeli, şerefeli ve külahlı olmak üzere iki tip minare dikkati çeker.

Şeyh Ahmet Kuseyri Camii ve Türbesi:

Antakya-Yayladağı güzergahında, Antakya'ya 25 km. uzaklıkta bulunan Şenköy'dedir. Osmanlı döneminde yaşamış bir veli olan Şeyh Ahmet Kuseyri'nin türbesi ve aynı avluda bulunan camii 16. yüzyıl eseridir.
 Su Kanalları:

Seleukos ve Roma dönemlerinde Harbiye çağlayanlarından Antakya'ya su getirmek için yapılan 10 km uzunluğundaki kanalların ve köprülerin kalıntılarını bugün de görmek mümkündür. Bunların en belirgin bölümleri Harbiye-Antakya arasındaki kalıntılar ile Devlet Hastanesi yakınlarında bulunan Memekli Köprüsüdür.
  

Surlar:

Eski devirlerde Antakya'nın etrafı sularla çevriliydi. Seleukos ve Roma dönemlerinde yapılan surlar üzerinde 360 nöbetçi kulesi ve Habib Neccar Dağı'nın en yüksek ve sarp tepesi üzerinde bir iç kale bulunuyordu. Bugün surların sadece Hacıkürüş deresine bakan yamaçlarındaki bölümü ile dere üzerinde aynı zamanda baraj ve köprü görevi de yapan Demirkapı bölümü sağlamdır. Dağ üzerinde yıkılmış sur ve burç kalıntıları ile iç kalenin kalıntılarını görmek mümkündür. Yıkılmadan önceki dönemlerde bu surlar üzerinde çeşitli yönlere (İskenderun, Halep, Defne, Kuseyr gibi) açılan kapılar vardı. Bunların en önemlisi, şehre kuzeyden gelen yolların tek giriş yeri olan ve Asi ırmağı üzerinde bulunan Köprü Kapısıydı. Kapı 19. yüzyılın sonlarında kaldırılmış, taş köprü 1971 yılında yıkılarak yerine yenisi yapılmıştır. (Ata Köprüsü).


Demirkapı:

St. Pierre Kilisesi yakınından geçen Hacıkürüş Deresinden akan şiddetli selleri kontrol altına alabilmek için Habib Neccar Dağı ile Hacdağını birbirinden ayıran derin ve dar vadi üzerinde yüksek ve sağlam bir duvar yapılmıştı. Şehir kapılarından biri de (Demirkapı) aynı zamanda sur görevi yapan bu duvar üzerindeydi. St. Pierre kilisesi yanındaki yoldan gidilerek bugün de görülebilir.

Demirköprü:

Antakya-Reyhanlı yolunun 20. kilometresinde aynı adla anılan köyde, Asi Irmağı üzerinde bulunan bu Taşköprü yıkılan Antakya Köprüsünün bir benzeridir. Ortaçağda bu köprü bölgenin en önemli geçitlerinden ve Antakya'nın savunmasında büyük rol oynayan yerlerden biriydi. Köprünün iki ucunda da kuleler ve kapılar vardı. Osmanlı döneminde burada derbent teşkilatı vardı ve geçit ücretliydi. Kuleler 1837 yılında depremde yıkılmıştır. Köprü halen sağlamdır.


Hanlar ve Hamamlar:
Antakya içinde en eski ve sayıca en fazla olan yapılar hanlar ve hamamlardır. Bunların hemen hepsi vakıf eserleridir. Cindi Hamamı (Memluk Dönemi), Saka Hamamı, Meydan Hamamı, Yeni Hamam (Osmanlı Dönemi) halen çalışan tarihi hamamlar ve Kurşunlu Han, Sokollu Hanı, (Saka Hamamı yanındadır ve 18. yüzyıldan itibaren sabunhane olarak kullanılmıştır) dönemlerinin nadide birer esri olan hanlardır. Sokollu Bedesteni de kısmen ayaktadır. (Ulucami yanında).
Çeşmeler:

Antakya içinde yer yer bazı binaların bitişiğinde ya da duvarlarına yapışık olarak yapılmış eski taş çeşmelere rastlanır. Bunlardan bir kısmı 19. yüzyıldan kalmıştır. Büyük bir kısmı ise 20. yüzyıl başlarında yapılmıştır ve Zugaybe Çesmesi adıyla anılırlar. Suyu 1.Dünya Savaşı yıllarında Dursunlu Köyü yakınlarından imece usulüyle getirilen bu çeşmeler şahıslar tarafından yaptırılmıştır.
 
Ortodoks Kilisesi
Habib Neccar Camii:

Kurtuluş caddesi ile Kemal Paşa caddesi kavşağında bulunan camii, Hz. İsa'nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda canını veren bir Antakyalının adını taşımaktadır. Camiinin kuzeydoğu köşesinde 4 metre derinde Habib Neccar Türbesi vardır. Bugünkü camii Osmanlı dönemi eseridir. Etrafı medrese odaları ile çevrili camii avlusundaki şadırvan 19. yüzyıl eseridir.